Öyle zor ki sevgili özler ve özümler.
Öyle zor oluyor ki bazen içimde hissettiğim yalnızlığın yansıması.
Ben yalnızım.
Ben hastayım.
Babamın vefat edişi ile bir atak daha geçirdim.
O günden beri toparlayamıyorum.
Evet çevremdekileri göremiyorum.
Beni izlediğini düşünüyorum.
Bazen izlemediğini.
Babam bir birey değildi benim için tam olarak hayattı.
Hayatın ta kendisi.
Kimse babam olmak zorunda değil.
Ya da ben artık bir kız çocuğu olmak zorunda değilim.
Ama beni gördüysen ve tanıdıysan ya da dinlediysen ben ayrım yapamıyorum.
Ben yapamıyorum.
Neticede bir insan diyorum.
Neticede bir baba diyorum.
Neticede bir anne diyorum.
Niye böyleyim bilmiyorum belki hastalık etkisi ile çünkü hastalığın melek yapma gibi bir etkisi de var.
Cebimdeki parayı sokaktakilere dağıtmadan rahat edemiyorum.
Ekmeğimi paylaşmadan boğazımdan geçmiyor.
Elimden gelse kimsesize yuva da olurum.
Hani zengin olsam bir gün diyorum.
Ve tek bir sofra hayal ediyorum.
Hepimizin olduğu.
Buyum yani.
Ötesi değilim.
Olamıyorum.
Sevgim saygım hürmetim her iki kesime de.
Çalışma azmim yapmak istediğim isim yazarlik koçluk Trendyol a.
Ben belki de çocukken ya da kardeşlerim arasında çok yaşa farkımız olduğundan aradığım kardeşlik duygusunu bu memlekette bulmak istiyorum.
Değerlerim var elbette.
Onlar için yazıyorum belki bilmiyorum.
Ama dedim ya bir meseleyi çözdüm.
Ya da çözemedim hala.
Bir kişiye yüklediğim bir anlamla küstüm tekrar o resimle ya da yeniden barıştım.
Ama o benimle.
O yalnız olduğumu hissettiğim konuşmak istediğim ama artık susmalıyım alışmalıyım dediğim boğazımda ki tek yumruda.
Yutamıyorum.
Kusamıyorum.
Orda öyle duruyor.
Konuşmak güç.
Ama yazmak ve anlayış beklemek sırf böyle olduğum için bir seçim.
Ve seçimine saygılıyım.
Bugün bu evde özü fasülye olan fasulye yemeği pişecek.
Biri pilav, biri çorba.
Ve ben ikisini de çok seviyorum….
2020 yılıydı hatırlar mısınız Zülfü abi.
6 numaralı koltukta o kongre salonunda sizi izlemeye gelmiştim.
Şarkıların sayısına sırasına dikkat etmedim.
Ama o koltuk numarasını hiç unutmadım.
Ve izlediğim seslendirdiğiniz o gösteriyi o şarkıları.
Sonra “Ey Özgürlük” dediniz.
Sanki o an uçtum o sahneye.
Yani başınıza geldim.
Telefonumla o sahneyi çekmek için.
Elimi tuttunuz tüm gelen izleyicilerin elini tuttuğunuz gibi.
Ama bana bakışınızı hiç unutmadım.
Abi gibi.
Baba gibi.
Beni tanıyor gibi.
O gösteride o koltuğun anlamını hep bildim ben.
Bana koçsun demedi.
O sayı o gün bana böyle bir anlam yüklemedi.
Uğur Mumcu için, Deniz Gezmiş için, Yaşar Kemal için, Mustafa Kemal Atatürk için “Ölmedi” dedi.
Henüz bir abim vardı o zaman.
Babam da yaşıyordu.
Memleketin hali de eh işte bugünü aratmıyordu.
Ama ben o gün sizi değil kendimi dinlemeye gelmişim.
Ben o gün sahnede var olmuşum.
Benimle beraber söylenmiş tüm ölmedi diye yaşattığımız şarkıların asıl sahipleri.
İşimi kaybedebilirim
Ünümü kaybedebilirim.
Bir gün canımı kaybedebilirim.
Ama onurumu ve şerefimi kaybedemem altı numaralı koltuk hatrına kendim hatrına babam hatrına.
Özüm budur benim.
Özüm özü fasülye olan bir yemeği yer.
Hem pilavını hem çorbasını.
Ekmeğe doymaz.
Kilo ver artık bakışları imaları karşısında.
Yaşadığım ve yaşattığım her bir değerim için kendimle övünüyorum.
Bunları çok değerli Türk halkına izlettirdiğiniz için ve aynı değerleri onların da görmesini sağladığınız için teşekkür ediyorum.
Özüm hiç değişmedi.
Özüm bildiğim değerler hiç değişmedi.
Deniz deyip bir eski montta abilerimi aradım.
Memleket hasreti ve özlemi en çok idariki ile bizleri kucaklayan.
Mustafa Kemal Atatürk deyip kendi hatalarımın bedeli gördüğüm ve o üşüyor ben üşüyorum onsuz deyip bir battaniyeye sarıldım.
Ve ısıtmaya çalıştım onu.
Düşler Sokağına doğan güneşle.
En çok sevgimle.
En çok şefkatimle.
Onun beni vatanı duygularla sevip sarmaladığı gibi.
Çünkü hep inandım ki o üşüdü, üşüyor.
Kaç yıldır kaç zamandır bilmiyorum ama üşüyor.
Ve bana yapacağınız en büyük iyilik onun yolundan gitmek değil onu ısıtıp onunla dertleşmek….